Savaşın kaybedenleri üzerine …


2022 yılının ilk çeyreğindeyken Korona virüs hastalığı yetmezmiş gibi Ukrayna-Rusya savaşına tanık olduk.

Rusya güvenliğini tehdit ediyor gerekçesiyle NATO’ya üye olmaya çalışan Ukrayna’ya savaş ilan etti. Milyonlarca insan Avrupa sınırlarına akın ederek mülteci durumuna düştü. Ukrayna ne NATO’dan ne de Avrupa birliğinden Rusya’ya yapılan yaptırımlar dışında beklediği yardımı göremedi.

  • Ukrayna, Rusya karşısında ciddi bir direniş sergiliyor. Ne acıdır ki , kardeş olan halklar birbiriyle savaşıyor. Burada kazananlar maalesef silah tüccarları.

Peki bu savaşın kaybedenleri kim ?

  • Kaybedenler sığınaklara korkuyla saklanan çocuklar, kadınlar, gençler ve masum halklar.
  • Annesi tarafından eline numara yazılarak Slovakya sınırına abisinin çalıştığı ülkeye gönderilen 11 yaşındaki Ukraynalı çocuk..
  • Polis babasının kaskına vuran küçük çocuk, o yaşında babasını bir daha göremeyeceği korkusuyla babasının kaskına vuruyor.
  • Ömrümün yarısı sovyetle geçti, bir daha sovyete teslim olacağıma ölürüm diyen insanlar.
  • Evi bombalarla vurulan hamile anne, bir gün sonra kendisiyle birlikte bebeğini de kaybettiğimizi öğrendik.

Suriye’yi , Afganistan’ı ve diğer savaş altındaki Müslüman coğrafyalardaki savaşa ölen insanlara acımayan Avrupalı spikerleri Ukrayna savaşında haber sunarken ne kadar cağ dışı cümlelerle konuştuklarını gördük.

-Burası ne Afganistan ne de Suriye burası Avrupa’nın göbeği olan yer Ukrayna bu insanların kıyafetleri bizimle aynı … gibi saçma sapan sözlerle haber sunan Avrupalı faşist spikerleri insanlık adına üzülerek izledik. Ölen Müslüman olunca susan görmeyen dünya…

Rusya Ukrayna’ya girerken halkın elinde çiçeklerle Rus askerlerini karşılayacağını sanıyordu. Fakat bir daha Sovyet’e teslim olmayacağız diyen kararlı ülkesi için direnen insanlar gördük.

İslam Coğrafyalarına temennim…

Ukrayna’daki bu direniş yıllardır bir istikrar bulunmayan sürekli savaş halinde olan İslam coğrafyalarındaki haklara bir örnek olmalı. Unutmayın ! -Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez. diyen bir öndere sahibiz. Darısı savaşlardan inim inim inleyen Müslüman halkların başına…

Sonuç olarak ; emperyalist düşüncelere hizmet eden silah şirketleri Dünya barışını tehdit ederek savaşlar çıkarırken kaybeden masum halklardır. Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir. Bütün Dünya halklarına kardeşçe ve sulh içinde yaşayacakları bir Dünya diliyorum. Ve soruyorum neyi paylaşamıyoruz?

Türk Lirası nasıl değer kazanır ?


Sevgili okurlarım merhaba,

Bugün size dilim döndüğünce Türk Lirası nasıl değer kazanabilir onu anlatmaya çalışacağım..

Bir ülkenin parası, diğer para birimlerine göre değerli olması yaşam şartlarımızın daha iyileşmesini sağladığı için bu konunun gerçekten önemli olduğunu belirtmek isterim.

Peki nasıl değer kazanır paramız ?

1- Liyakate dikkat ederek işi bilen kişilerin ilgili görevlere getirilmesiyle,

2-Yabancı yatırıma güven veren hukuk ve adalet düzeniyle,

3-İyi bir eğitim sistemiyle; bu maddeyi açacak olursak şöyle ki; iyi bir eğitim sistemiyle kalifiye eleman yetiştirebiliriz. Bu kalifiye elemanlarda ünü yurt dışını aşan önemli bir buluş veya önemli bir ürün geliştirirse (Iphone, Samsung gibi markalar) ve bunu türk parasıyla pazarlarsak paramı değer kazanır.

4-Döviz rezerve ederek, dolar bozalım Türk parası değer kazansın mantığı aslında büyük risktir. Bu emperyalist düzende dolar elden çıkarmak büyük risktir.

5-Merkez bankasının başkanını sürekli değiştirmek dışarıda güven kaybetmemize neden olur, bunun yerine göreve liyakatli kişiler getirilmelidir.

6- İstikrarlı akılcı dış politikayla, yani güven vererek,

7- Petrol ve doğalgaz üreterek, bu biraz coğrafyanızın size sunduğu fırsatla ilgili bir şey bu konuda hükümetin araştırmalarını şiddetle destekliyoruz.

8- Ve sonuncu her zaman her durumda her şekilde üreten bir ülkeyle paramız değer kazanır. Üretmek .. üretmek ve üretmek diyoruz…

Benim aklımıza gelenler bunlar sizlerin bildiği şeyler varsa yorumlara ekleyebilirsiniz.

Hoş çakalın.

Kurban bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım nice mutlu bayramlara ..

Deep/Dark Web’in kapısını açan “TOR” Web Tarayıcısı


Bugün sizlerle internetin karanlık kapılarını açan TOR isimli Web Tarayıcısı hakkında konuşacağız ve onu kısaca tanımış olacağız.

TOR “The Onion Router” in kısaltması olarak bilinmektedir. Görselinde ikiye bölünmüş soğanın iç kısmı yer almaktadır. Soğanı da kestiğinizde zaten katman katman bir yapı görülmektedir. İşte tor da buna benzer.

Öncesinde nedir bu Deep/Dark Web ?

Deep/Dark web; benim deyimimle internetin sınırsız bodrum katıdır. Hani Karadenizlilerin bir tabiri vardır ya; derune en derune diye işte Dark web, internetin en derin yeridir. İllegal olmayan internetin veri büyüklüğü %5 ise deep/dark web’in içinde bulunan verilerin büyüklüğü %95’tir. Yani biz normal kullanıcılar sıradan bir web tarayıcısında araştırma yaparken internetin %5 ‘ini görebiliyoruz.

Deep/Dark web internetin sınırsız, kontrolsüz bir bölgesidir. Burada yasa dışı suç örgütleri, kiralık katiller, uyuşturucu ticareti gibi yasadışı her şeye rastlayabilirsiniz.

TOR, başlangıçta ABD hükümetinin hassas iletişimini korumak amacıyla ABD donanması tarafından geliştirilmiştir. Halen günümüzde ABD tarafından kullanılmaktadır. Günümüzde çevrim içi gizliliği koruyan ver kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak biliniyor.

Başlangıçta sadece ABD hükümeti tarafından kullanılan bu web tarayıcının günümüzde halka açılması şöyle yorumlanmaktadır; ABD herkesi buraya çekerek yüksek kullanıcı sayesinde direkt hedef olmamak için bu kalabalığın arasına karışarak kaybolmayı seçmiştir. Böylece daha güvenli hale gelmiştir. Yani ABD hükümeti tek başına TOR web tarayıcısını kullanmış olsaydı, direkt hedef haline gelebilecekti. Kısaca karda yürüyüp izini belli etmeyen bir yapıya geçmiş oldular.

TOR web tarayıcısında gezinirken gizliliğiniz korunur, normal web tarayıcısında devletler sizin yaptığınız aramaları takip edebilirken TOR da bu mümkün değildir. Fakat TOR’da virüs saldırılarına açık halde olduğunuz için onu kullanırken dikkat etmeyi unutmamanız gerekir.

TOR arama yaparken bir çok server üzerinden bağlantı kurduğu için normal web tarayıcılarından hız olarak yavaştır.

TOR sınırsız bir güçtür. Tor’da istediğiniz her bilgiye ulaşabilirsiniz. Burada yasadışı her şey mevcuttur. Bu da ister istemez insanların dikkatini çekmektedir.

Sıklıkla kullanılan arama motorları vasıtasıyla aranabilir olanlar buz dağının sadece görünen yüzünü oluşturuyor. İnternetin geri kalan kısmı da Derin Web, yani yüzeyin altında kalan kısmı olarak söyleyebiliriz.

Normal kullanıcıların gördüğü webi, Deep ve Dark webi bir görselle anlatacak olursak, aşağıdaki görsel bunu anlatmaktadır. Daha derine en derine inersek en tehlikeli kısım olarak nitelendirilen Dark webe ulaşırız. Buraya ulaşmak ise o kadar kolay değildir. Bunun için ek teknolojik cihazlara ihtiyaç duyulmaktadır. Normal kişisel bilgisayarınızla deep webe ulaşırken, dark web için ek cihazlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Soykırım yalanını Türkü gibi diline dolayanlara …


NOT : Bu yazımızı etrafa düşmanlık yaymak veya bir halka nefret söyleminde bulunmak amacıyla kaleme almadık, amacımız dilimiz döndüğünce bu konu hakkında düşünce özgürlüğü gereği fikir beyan etmektir.

Bugün ki yazımızda 1915 olayları üzerine dilimiz döndüğünce konuşacağız…

Biden ‘in siyasi bir şova dönüştürdüğü soykırım söylemi 1915 yılında Türk’ün ateşten gömlek giyerken Anadolu’da yaşanılan olaylardır.

1915 olayları olarak söylediğimiz Türk adına düşman çevrelerin ve kendini sözde hümanist addeden kişilerin (sadece görüntü olarak hümanistler, bu hümanistleri Hocalı Soykırımı konusunda fikir beyan ederken göremezsiniz) Ermeni Soykırımı olarak adlandırır.

Biden başka ülkelere sözde insanlık dersi verirken kendi ülkesinin tarihini hiç sorgulamaz. Kızılderililere yapılanlar, Kamboçya, Irak, Afganistan ve niceleri söz barış getirecekti bu topraklara ülkesi ölümden başka bir şey getirmedi..

Türk-İslam medeniyeti bir zamanlar hakim olduğu diyarlara barış hoşgörü ve bir düzen getirdi. Eğer sanıldığı gibi barbar soykırımcı bir toplum olsaydık bugün Yunanlıları, Sırpları asimile etmiş olmaz mıydık? Gerçekten soykırım yapmış olsak şuan tek bir Ermeni yaşayabilir miydi? Koskoca bir imparatorluk bunu yapmaya gücüde yeterdi bile..

Kaldı ki Osmanlı Ermenilere taba-i sadıka nişanı vermiştir. Ermeni toplumu 1915’de fitnelerle aramız bozulmadan önce ülkemizin en önemli renklerimizdendi. Ermeniler Osmanlı’nın bölünmesi için büyük oyuna getirilmiştir. Emperyalist güçler bu halkı bir maşa kullandı ve halende kullanmaya devam ediyor.

Bu coğrafyadaki halklar, Ermeniler, Türkler, Araplar ve Yunanlılar birlik olsa, birbirleriyle savaşıp çekişmese emperyalist güçlerin ne ekonomimizde ne de başka konularımızda bir etkisi olmaz.

Keşke bu ırkçılığı, bu nefreti yensek, geçmişe set çekip birlikte yaşayabilmenin yollarını arasak. Senin dedelerin bana soykırım yaptı deyip bayraklarımızı yakmasak, bu nefret bu yalanlar hiç bir halkı ileriye, muasır medeniyetler seviyesine ulaştırmayacaktır.

Biz Türk gençleri olarak üzerimize düşen en büyük borç tarihimizi iyi öğrenip onu her yerde anlatmaktır. Tüm Dünya’ya Türklerin soykırımcı bir toplum olmadığını, faşistliğin kötü bir şey olduğunu anlatmamız lazım. Bu dedelerimize olan borcumuzdur. Onlar bu vatanı kolay kazanmadılar…

Alın terinin ve Liyakatin günü “1 Mayıs” Kutlu Olsun !


Her sene vurguladığım gibi bu sene de altını kalın çizgilerle çiziyorum .Liyakat diyorum ! İşin ehline teslim edildiği, liyakatin pusula sayıldığı günlere olan inancımız devam ediyor. Gelişmiş güçlü ve kimseye bağımlı olmayan üreten bir ülke olmak istiyorsak, liyakate uymaktan başka seçeneğimiz yok. Liyakatli nesiller yetiştirmek zorundayız.

İşçinin alın teri kurumadan emeğinin karşılığını aldığı ve çocukların yatağa aç girmediği, ebeveynlerin bugün çocuğumun karnını doyurabilecek miyim? Korkusu yaşamadığı eşitlikçi ve özgür bir dünya hayal ediyorum bu özel günde…

Bu güzel günü kutlarken Soma Faciasında hayatını kaybeden 301 emekçi maden işçisi abilerimizi saygı, sevgi, rahmet ve minnetle anıyorum. Dilerim ki bir daha bu tür acıları yaşamayız. Ayrıca çağımızın pandemisi olan Covid Hastalığında hayatını kaybeden tüm sağlıkçı meslektaşlarıma da Allah’tan rahmet yakınlarına baş sağlığı dilerim. Dilerim bu zorlu günler çabucak geçsin.

Tüm iş kazasında hayatını kaybeden emekçi kardeşlerimi saygıyla anıyorum. İş sağlığı ve güvenliğinin de önemli olduğunu belirterek yazımı burada aşağıdaki cümleyle sonlandırıyorum..

1 Mayıs Emek, Dayanışma ve İşçi Bayramı Kutlu Olsun !!!

En karanlık gecenin ardından “Doğan Sabaha bir not !”


Öyle anlar gelir ki insan en sevdiğini, kalbinin yarısını ölüme teslim etmeyi, için için yana yana kabullenir…

Yaradan’a kul olmanın gereğidir bu, ondan gelene teslim olmak, kendini bu eşsiz acının kollarını bırakmak, zangır zangır bağırırken ruhun …

Bu eşsiz bucaksız kainatta bir mercimek tanesi kadar küçük gözüken insanın, gücü yetmez göklerden gelen bu ilahi karara …

Yüce Allah her yerdedir bir nefes kadar yakındır bize fakat insan hep göklere bakarak arar o Yüce Kudreti o aşkı !

Bak işte o en karanlık gecenin ardından yine kahredesi bir sabah oldu. Doğan güneş ay gibi parlıyor ama eskisi gibi ısıtmıyor kalbimi, ruhum acı çekiyor, zihnimin çığlıkları sağır edercesine saldırıyor bana..

Dudaklarım susuyor ama sadece bu isteği bastırmak için su içiyorum içtiğim suyun bir tadı yok eski heyecanı kalmadı hiç bir şeyin, soğuk ölümün kollarına bırakmak isterken buluyorum kendimi …

Gün yüzü görmeyen gözler de keder, özlem ve hasret var. Doğan sabaha hep bir tepkili, hep bir nefret dolu bu düşünceler..

Vefasızlıklarla ve çıkarcılarla dolu bu düzene tahammülü yok artık bu adamın, sessizce uzaklaşıyor böyle ortamın insanlarından …

Gölge etmesinler yeter ki gözleri olmasın terk etsinler bahçemi kurumasın güllerim.. Nehirlerimi kurutanların bahçeleri bahar görmesin, dallarına kuşlar konmasın diyor Dünya, bize hınç dolu san ki, bir küçük virüsle hıncını alıyor çaresiz soğuk tatsız günlerden geçiyor insan oğlu san ki uzun tatsız bir gecenin içinde gibiyiz. Ama mutlaka yine sabah olacak yine gün doğacak güzel günler göreceğiz diyemiyorum ki çünkü içimde buna karşı bir umut yok belki varda kendimden bile gizliyorum..

Tarih : 01.05.2021 Saat 01:30

Çin’de Gizlenen Türk Piramitleri “Bilinmeyen Türk Tarihi”


Biliyor muydunuz?

Dünya etrafında bir çok piramit var. Bunların içinde en meşhur olanı Mısır piramitleridir. Çin’deki Türk piramitlerinden bahsetmeden önce gelin Dünya’nın diğer bölgelerindeki piramitlerin isimlerini sayalım..

İtalyan piramitleri (Etrüskler tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir.) Yunan Piramitleri, Kanarya Adaları Piramitleri, Sicilya piramitleri, Sudan Piramitleri, Avustralya Piramitleri (Avustralya’nın bilinmeyen tarihi olarak adlandırılıyor). Bosna Hersek Piramidi (2005 yılında bulundu. Halen içinde enerji bulunmaktadır.Tarihi sil baştan değiştirebilecek bir piramittir.) Sümer Piramidi (M.Ö. 4500 yılında yapılmış), MayaAztekİnka piramitleri..

Gelelim Çin’deki Türk Piramitlerine …

Çin’in Xi’an Kentinde bulunan Türk Piramitleri büyük bir gizlilik içinde saklanmasına rağmen, uydudan ve Çine gelen yabancılar tarafından fotoğraflanmıştır.

Xİ’AN şehrindeki Türk Piramidinden bir görünüm

Toplam olarak 100 adet piramit olduğu bilinmektedir. En büyüğü 300 metre civarındadır. Dünya’nın en büyük piramitidir.

Çin Hükumeti belli olmasın diye bu piramidin üstüne yaprakları hiç dökülmeyen ağaçlardan dikmiştir. Bu piramitler araştırılırsa Türklere ait olduğu ortaya çıkacağından ciddi anlamda saklanmaktadır.

300 metre yüksekliğinde olan Dünya’nın en büyük bu piramidine “Beyaz Piramit” adı verilmektedir.

Araştırmaya izin verilemediği için tahmini olarak M.Ö. 2500 yıl önce yapıldığı tahmin edilmektedir.

Uygur Türkleri veya Ön Türkler tarafından yapıldığı düşünülmektedir.

Beyaz piramidi ilk gören Amerikalı bir pilottur. 2. Dünya savaşı sırasında Hindistan’dan Amerika’ya uçuş yaparken bu gizemli piramitleri görüp fotoğraflamıştır. Yıl:1957

1994 yılında ise Alman arkeolog Hartwick bu piramitlere giderek bir çok fotoğraf çekmiştir. Bu fotoğraflara Çin tarafından el konulmuştur. Fakat Hartwick daha sonra gördüklerini bir yazıya dökmüştür.

Yazısında bu piramitlerin Çin kültürü ile uzaktan yakından bir bağlantısı olmadığını Ön Türklere ait olduğunu belirtmiştir.

*Bu Piramitlerdeki mumyaların Mısır’daki mumyalardan daha iyi mumyalanmış olduğundan bahsetmiştir.

*Bu piramitlere girmek Çin tarafından yasak olsa da Çinli köylülerin bu piramitlere girip yağmalama yaptığını yazısında belirtmiştir.

*Bazı piramitlerin bakımsızlıktan kötü duruma geldiğini görmüştür.

Xi’an kenti eski Uygur imparatorluğu toprakları içerisinde yer almaktadır.Doğal olarak bu piramitler Türklere ait olduğu kesinlik kazanmaktadır.

Bu piramitlerin içinden çıkan mumyalar Dünya’nın en güzel korunan mumyası olarak nitelendirilmektedir.Mısır mumyalarından daha eski olduğu ve Mısır’dakinden daha iyi bir şekilde mumyalandığı görülmektedir.

Böylece Mısırlıların mumyalama tekniğini Türklerden öğrendiği ön görülmektedir.

Bu iyi saklanan mumyaya Lolan güzeli adı verilmektedir. Yukarıdaki resimleri incelersek bu mumyanın kızıl saçlı, küçük burunlu, kalın dudakları ve uzun boyuyla kesinlikle Çinlilere benzemediğini görmekteyiz. Bölgede bulunan tek mumya Lolan güzeli değildir. Bir çok mumya bulunmuştur.

Lolan güzelinin üzerinde Ameliyat izleri de bulunmuştur. Dünya’nın ilk ameliyatı olarak dile getirilmiştir. Lolan güzelinde at kılından yapılmış ameliyat dikişleri bulunmuştur.

Bu piramitlerin duvarlarında Ay ve Yıldız simgeleri de bulunmuştur.

Ülkemizde malesef tarihini bilmeyen bazı yazarlar bu piramitlerin Çinlilere ait olduğunu ileri sürmektedir. Bununla ilgili Ön Türk araştırmacısı olan Kazım Mirşan’ın araştırmaları büyük önem taşımaktadır.

Bugün en şiddetli özlemlerin günü ANNE !


Yanı başımda otursan, başımı dizlerine koysam, elini özleyen saçlarımı şöyle bir okşasan ANNE !..

Dertler kapımda birikmiş, ama yanımda sen olsan ANNE !

Yarın işe gittiğimde telefonum çalsa, arayan sen olsan ANNE !

Bir daha kokunu koklayamayacak olmak ne acı, sana sarılamayacağımı bilmek kahrediyor beni ..

Bu sefer kaybettim, bu sefer yenildim ANNE ..

Sende gittin bittim ben , tükendim ANNE ..

Yokluğunla savaşmak çok yoruyor ANNE beni …

İşten eve geliyorum yine sen yoksun ANNE, bana şefkatli ve meraklı gözlerle bakıp yine sende bir haller var oğlum diyen yok ANNE..

Özlüyorum ben anne öyle bir özlüyorum ki yüreğim çığlık çığlığa bu çığlıklar sağır ediyor kulaklarımı…

Sen gittin kimseyi sevemiyorum ANNE! Herkesten her şeyden nefret etmek istiyorum …

En çokta özlemekten nefret ediyorum. O özlemek varya o özlemek, burnumun direklerini sızlatıyor, göğüs kafesimi ağrıtıyor..

Anne senin babaanne olduğunu göremeyeceğim, ben nasıl bir baba olacağım anne senden nasıl fikirler alacağım ?

Yeni bir yola girdiğimde kimden destek alacağım ANNE !

Düştüğümde kim kaldıracak beni düştüğüm yerden.. Sen bunu da yaparsın bunu da başarırsın diye kim söyleyecek ?

Hani sevdiğim kıza mısır keşkeğini yapmayı sen öğretecektin ANNE …

Sana yine kavuşabilecek miyim ANNE ?

Beni kışlaya uğurlarken duygulanan gözler nerede ANNE ?

Köpek gibi özlüyorum ANNE, ateşler içinde yanarak özlüyorum ..

Peygamber efendimiz, Hz. Muhammed (S.A.V.) oğlu öldüğünde, oğlunu kucağına alıp mezarlığa doğru dönerek, “Ey mezarlık! şu yüreğimdeki acı sende olsa ikiye parçalanırdın!” demiş.Acısını böyle anlatmış ANNE.. Benimde yüreğim acıyor ANNE benimde…

Sana sarılmak , sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum ANNE ..

Hayal kurmak , umutlarla yaşamak istemiyorum ANNE. Çünkü bütün hayallerim boynu bükük kaldı ANNEM..

Ben hiç mutlu değilim ANNE bu sefer hiç umutlu değilim..

Çığlık çığlığa bağırıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum.

Hayat devam ediyor! Alışacaksın gibi sözlerin beni kandırmasından nefreeet ediyorum nefreeet !!

Ne sensiz alışılıyor ne de sensiz hayat devam ediyor, mış gibi yapıyor sadece.

Sevgin bende öyle büyük, öyle kutsal ki ANNE !

Özlemine alışmak zorundayım biliyorum yine devam etmek, yaşamak zorundayım…

Çaresizce geçiyor günlerim bu koronadan dolayı mezarına bile gidemiyorum seni özlüyorum ANNE…

Sen küçükken nefesimizi kontrol edermişsin ya ANNE, benimde senin nefesini kontrol ettiğim çaresiz günlerim oldu. Çaresizce gidişini izledim, sustum bu bedbaht günlerin bitmesini bekledim..

Çaresizce bakıp hakka yürüyüşünü izlemek bu yürüyüşü kabullenmek ne acı anne. Sırf ebeveynlerin mi için yanar çocuklarına ANNE, çocuklarında yanar içi, için için yanar hemde …

Özlem ve Sevgiyle Güzel ANNEM …

Yine çay içtim Baba! Yine sen yoksun !


Yine akşam vakitleri, ocakta demleniyor çayım..

Dumanı tütüyor çaydanlığımın,hasrete demleniyor çayım özleme sevdalanıyor..

Bana göre çay; huzur demek, aile demek, güven demek sen demek BABA ..

Yine çay içtim baba, yine özleme sarıldım, hayallere tutundum..

Yine çay içtim hem senin yokluğunun hem annemin yokluluğunun şerefine..

Orada da çay içiyor musun baba? Annem demli çay içme derdi hep sana …

Demli çay ve sigarayı ne çok severdin..

Şimdi orada annemde yanında mutlusun dimi ben acılar içindeyken, hasretlerle savaşırken..

Birinizin yokluğu sarmışken sokaklarımı, ikinizin yokluğuna alışmak için kıvranıyor caddelerim..

Her yudumda seninle sohbet ediyorum, çayı görünce sana olan özlemim hafifliyor baba..

Çayın kokusunu içime çekince sanki sen evdeymiş sin sanki hiç gitmemişsin gibi hissediyorum..

Çayın kokusu bana ayrı bir güven veriyor..

Çayın kokusu bana çınar ağacının gölgesinde bir soluk aldığımı hissettiriyor..

Çayın kokusu bana; yarım kalan hayalleri, tamamlanmış cümleleri, boynu bükük gülleri hatırlatıyor..

Yine çay içtim Baba! Yine sen yoktun ! Efkarlandım gittim en sevdiğin şarkıyı açtım ..

Kömür gözlüm sende sevda ne arar ?

Adil ve Liyakatli “1 Mayıs”


Bugün işçinin günü, bugün bitmeyen umutların, emeğin, ekmeğin günü …

Bugün liyakatin günü diyebilsem keşke, iş hayatında adaletin olduğundan bahsede bilsem keşke.. Ama unutmayın! Allah’ın, adaleti günün sonunda her zaman tecelli edecektir. O yüzden üzülmeyin,inadına gülümseyin 🙂

İş hayatında bir yerlere gelebilmek için işi bilmek önemli değil, padişahım çok yaşa demeyi bilmek gerekiyor bazen…

Günümüz iş hayatında, işi bilmekten ziyade süslü havalı cümlelerle kendini pazarlaman önemli olan…

Bir yerlere gelebilmek için işi öğrendiğin insanların da üstüne basıp geçmen gerek…

İşçi olmak demek, Soma da yerin kilometre altında kömür çıkarırken ölmek demek,

İşçi olmak demek, Çocukların evde tok yatsın diye kendin  aç olabilmek demek,

İşçi olmak demek, alın teriyle tırnaklarınla kazmak demek toprağı,

İşçi olmak demek, aslanın midesindeki ekmeği çıkarıp oradan almak demek…

İşçi 8 yaşında bir kız çocuğu, işçi 22 sinde bir anne, işçi emekli bir polis memuru ..

İşçinin gözlerinde ekmeğinin derdi, heybesinde çocuklarına sevgi..

İşçi olmak; tarlada toprağa hayat ekmek, doğumhane de hayata merhaba dedirtmek, kara tahtanın önünde öğrencilerine ışık olmak demektir.

İşçi bir ülkenin bağımsızlığı,özgürlüğüdür.Emek olursa özgürleşirsin, güçlenir söz sahibi olursun.

Daha Adil, Liyakatin olduğu yarınlara inanmanın umuduyla …