Heybemize farklı tecrübeler koyma zamanı !


Sevgili okurlarım merhaba,

Mart 2023 tarihinde 10 yılı aşkın süredir 3 ayrı eğitim araştırma hastanesi projesinde görev aldığım kurumdan istifa ettim. Neden mi ? Yeni ufuklara yelken açmak için, heybemize yeni farklı tecrübeler koymak için yaptım bunu…

10 yıl dolu dolu geçti benim için, her yaraya merhem olmaya çalıştım. Yüzlerce olumsuzluk yaşamama rağmen günün sonunda devlete millete hizmet ettiğim için çekilen çile kutsaldı benim için.

2013 yılında babamı kaybetmenin acısından sonra üstüne yeni mezunken yeni bir iş buldum. O zaman ki şefim 2 kez arayıp sonuç olumlu mu diye sormamdan dolayı bu çocuğun bu işe ihtiyacı var diyerek almıştı beni işe. 2015 yılında yeni firma gelene kadar bir çok iş yaptık sektörü ufak ufak tecrübe etmeye başladım daha öğrenecek çok şey vardı.

Sonra 2015 yılında hastanede bir değişim oldu. Eski firmanın merkezine giderim derken bir gün bir telefon çaldı Uğurcan seni arayacaklar yeni firmaya geçiyoruz diye. Neyse görüşme oldu gittik görüştük işe alındık. “Seni aldık ama en ufak hatana bakar dedi !” yanlış yönlendirilen bir ağabeyimiz.

O dönem işe başlarken bütün evren karşımızda idi, sadece o dönem ki şefim yanımda idi. Zorlu fırtınalı günlerin ardından bizi tanıyan herkes bir bir elimizden tutmaya başladı. Bir sürü teşekkürler yağmaya başlayınca kırıcı sözü için özür dilemişti bey ağabeyimiz…

Artık alkışlanan bir elemandık. Bizi sevmeleri için önce tanımaları gerekiyordu…

Gel zaman git zaman dost kazığıyla da tanıştık. Benden sonra içinizden hiç biri sorumlu olamayacak ben ben ben diyordu bir dostumuz.. Ekmek verdiklerimiz aldığımız paraya kadar rahatsız olmuştu.. Yanımda sandığım ablalarım abilerim karşımda yer alıyordu artık. Üstüne hayat 2. golünü de atmıştı bana. Annemi kaybetmiştim…

Bugünleri de geride bırakıp yeni bir heyecanla 2020 yılında farklı bir eğitim araştırma hastanesinde içimizdeki yaralarla yeni bir destan yazmaya başladık. Burada da teşekkürler gelmeye başlamıştı. Üstelik eskiden gitmemize vesilen olanlar o niye gitti ki geri gelsin dönsün baba ocağına demeye başlamışlardı. Bizi tanımaya başlayan herkes dost meclisimize oturdu elimizden tuttu. Anlamayan saldırdı, mailler attı, bize karşı birlik ittifak yaptı ama doğru yolda duran her şeyin arkasında olan bir yüce yaradan vardı bunu bilmiyorlardı. Çünkü annem sen doğru dur oğlum eğri bir gün belasını bulur demişti bana. Bu söz kulağımda çınlanıyordu..

Sonra yine bir gün bir telefonla yeni yolculuğumuza başladık. Artık Özel bir hastaneye hizmet edeceğiz. Bakalım bizi neler bekliyor, deneyimleyeceğimiz neler var göreceğiz. Her ne yaşayacaksak yaşayalım gençliğimiz var, heybemize yeni tecrübeler eklemenin zamanı. Şimdi artık o yıkılmış paramparça edilmiş, hayatta 2-0 geride olan Uğurcan Bal’ın zamanı !

Bizi takipte kalın.

Sevgilerimle.

UĞURCAN BAL

Sıkılan parmak kaldırsın ?


Hayat bazen istediğimiz gibi gitmez. Mutluluğumuz kursağımızda kalır. Nefes almakta güçlük çektiğimiz ya da nefes alıp hayattan tat almadığımız günler olabilir.

Uzun süredir devam eden bitmeyen bir kış mevsimi içerisinde olduğunuzu hissediyor musunuz? Ben hissediyorum. Kısa süreli güneşli havalar görüp arkasından fırtınalı rüzgarlı puslu havalarla devam eden sancılı bir yaşam ne kadar kaliteli olabilir ?

Yaşadığımız uzun süreli sorunlar bizi iç dünyamıza itip, dışarı açılmamıza izin vermiyor. Hani diyorlar ya hayatta hep tatlı yemek olmaz, birazda acı yemeliyiz. İşte bizi bu sözle avutuyorlar. Çünkü acı daha ağır basıyor gibi hissediyorum. Arada tatlılar şöyle bir gösterip hızlıca akıp gidiyor.

Özellikle son 3-4 yıldır covid ve öncesiyle başlayan sıkıcı bir dönemden geçiyor gibi hissediyorum.. Hayattan tat alabiliyor muyuz sizce ? Herkeste şu kıyamet bir kopsa da yolumuza baksak, bizi bir salında kurtulalım gibi söylemler var.

Hayatın bu yıllarda devam eden çetin kış dönemi hiç bitmeyecekmiş o baharı arkasından gelen yazı hiç göremeyecekmişiz gibi hissediyorum. Bu kısa süreli mutlulukları insanlara güzel şeyleri paylaşmaya bağlıyorum. Güzel olanı içimizde saklayarak yaşamak gerek. Çünkü insanlara dışarıdan davulun sesi hoş geliyor, iki mutlu hikaye paylaşımını hayat size güzel olarak algılayıp nazar değdiriyorlar gibi hissediyorum. Neyse bunlar benim kişisel görüşüm.

Size güneşli güzel günler dilerim. Ama ben sıkıldım o yüzden el kaldırıyorum. Kalın sağlıcakla…

Uğurcan BAL.

Hevesiniz kaçtıysa, kafanızda binlerce soru işareti varsa ???


Neden hep hevesim kursağımda kalır benim ? Neden bana mutlu olmak haramdır ? İki yüzüm gülünce hayat bana güzel, mükemmel mi sanırsınız ?

Her iyi haberim kötü bir olayla sekteye uğrar. Hiç bir zaman tam anlamıyla yaşayamam mutluluğu. Hep bir eksik hep bir sıkıntıyla geçer mutluluğum…

Bazen sorarım kendime neden bu eksiklik, neden mutluluğu tam anlamıyla doruklarına kadar yaşamıyorum.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) nazar için dua yazmış o da nazara çözüm bulmak için uğraşmış.. Acaba diyorum ki bu eksik mutluluğumun sebebi insanların nazarları mı? Yaşadığım mutlu haberi paylaşmadan içimde mi yaşamalıyım ? İnsan mutluluğu paylaşmadan nasıl içinde yaşayabilir ?

Birine sevinçli bir haber paylaştığınızda neden buna karşın insanlar ama şurası böyle burası şöyle değil mi gibi olumsuz ifade kullanır? Kıskandıkları için mi?

Sorulara vereceğim cevaplarım çok karışık veya cevabını dile getirmeye çekindiğim cümleler var. Bu yazıları hevesi kaçmış duygularla yazdım. Kusura bakmayın kalın sağlıcakla …

Depremi Unutma !


11 ilimizi vuran büyük güneydoğu depremini ve zor durumda olan vatandaşlarımızı unutmamak için bir önceki yazımda ara ara bu yazı serilerimize devam edeceğimizi belirtmiştim.

Ne yazık ki depremin vurduğu illerimizi bir de sel felaketi vurdu. İnsanlar iyice zor durumda kaldı. Onlara daha çok destek ve yardım gitmeli. Uzun bir süre onları unutmadan bu yaraları sarmaya özen göstermeliyiz.

Yaşanan bu felaketler bizi uyarıyor. Depreme, sele, doğal felaketlere dayanıklı kentler yapmadığımızı söylüyor bize bu felaketler. Plansız ve kuralsız yapılan bu kentleşmenin bedelini binlerce insanımızın canıyla ödüyoruz. Daha ne kadar bu şekilde bedel ödemeye devam edeceğiz ? Milletçe topyekun daha çok bilinçlenmemiz lazım. Kaçak yapı yaparak bizi yönetenlerden af istememeliyiz. Kurallar, kanunlar herkes için eşit olmalı. Kent kurarken en basitinden bir ev yaparken bilime başvurmalıyız. Bilim bize burada yerleşim kurulmaz, havalimanı yapılmaz diyorsa buna uymaktan başka seçenek olmamalı…

Kadere inanıyoruz fakat başımıza gelen her olumsuz olay nasılsa kader diye oturup önlem almamak büyük kusurdur. Böyle yaparak insanları ölüme itmiş oluruz bu da büyük vebaldir.

Halen çadırlarda yaşayan yağmur yağdıkça tedirgin olan binlerce insanımız var. Bu konuda devlet tüm imkanları ile yerelden merkeze tüm taraflarıyla halkımıza konteyner kentler kurmalıdır. En büyük sorun barınma sorunudur. Bunu unutmayarak tüm güçler seferber edilmelidir.

Deprem felaketini unutmayalım, unutturmayalım !!! Saygılarımla …

Kalbimizi yakan Büyük Deprem FELAKETİ …


UNUTMAYALIM !!! UNUTTURMAYALIM !!

06 Şubat 2023 ülkemiz için en karanlık gece, 11 ilimizde büyük bir deprem felaketinin yaşandığı gün. Yaşanan bu deprem felaketini 85 milyon kalbimizde hissettik.

Milletçe böyle günlerde sergilenen dayanışma ve yardımlaşma ruhu dünyanın hiç bir yerinde yok, bununla gurur duyuyorum. Fakat böyle felaketleri zaman geçtikçe seri bir şekilde unutup ders çıkarmamız da oldukça üzücüdür.

Ülkemize gelen uluslararası yardım ve destekler için çok teşekkür ederiz. Kardeş Türk ülkelerinden komşumuz Yunanistan’a kadar gelen tüm destek bizim için çok değerliydi. Depremin ilk günlerinde Yunan devlet televizyonunda Şevval Sam’ın meşhur şarkısı “Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim” eşliğinde yayın yapılması hepimizi mutlu etti. İki halkın geleceğine yönelik ilişkilerinden umutluyum. Umarım barış ve kardeşlik hüküm sürecek…

Maalesef geçtiğimiz günlerde siyasette yaşanan deprem Büyük Güneydoğu Deprem felaketinin önüne geçti. 11 ili kapsayan yaklaşık 15 milyon vatandaşımızı etkileyen bu felaketi atlatmak uzun süremizi alacak. Para toplamak yaraları sarmaya çalışsa da gideni geri getirmeyecek. Evet hayat devam ediyor fakat eksiklerle acılarla devam ediyor.

Annemi Babamı toprağa koymuş bir birey olarak bu acıdan sonra hayat maalesef büyük eksiklerle devam ediyor. Para sadece kanayan yaranın acısını hafifletiyor ama o yara iyileşmiyor kabuk bağlıyor sadece.

11 ilimizde binlerce ev yıkıldı. Binlerce ocak söndü. Hatay ilimiz en büyük yarayı alan illerden biri oldu. Nereye dokunsan hangi taşı kaldırsan farklı bir acı çıkıyor. Bunların toparlanması zaman alacak. Halen ölü sayımız yükseliyor. Binlerce insan kayıplarını arıyor. Bunca acı varken bu felaketi unutmamalı ve unutturmamalıyız..

Uzun uzun cümleler kurup sizleri sıkmak istemem, ara ara bu deprem felaketi için yazılar yazmaya devam edeceğim kalın sağlıcakla…

Savaşın kaybedenleri üzerine …


2022 yılının ilk çeyreğindeyken Korona virüs hastalığı yetmezmiş gibi Ukrayna-Rusya savaşına tanık olduk.

Rusya güvenliğini tehdit ediyor gerekçesiyle NATO’ya üye olmaya çalışan Ukrayna’ya savaş ilan etti. Milyonlarca insan Avrupa sınırlarına akın ederek mülteci durumuna düştü. Ukrayna ne NATO’dan ne de Avrupa birliğinden Rusya’ya yapılan yaptırımlar dışında beklediği yardımı göremedi.

  • Ukrayna, Rusya karşısında ciddi bir direniş sergiliyor. Ne acıdır ki , kardeş olan halklar birbiriyle savaşıyor. Burada kazananlar maalesef silah tüccarları.

Peki bu savaşın kaybedenleri kim ?

  • Kaybedenler sığınaklara korkuyla saklanan çocuklar, kadınlar, gençler ve masum halklar.
  • Annesi tarafından eline numara yazılarak Slovakya sınırına abisinin çalıştığı ülkeye gönderilen 11 yaşındaki Ukraynalı çocuk..
  • Polis babasının kaskına vuran küçük çocuk, o yaşında babasını bir daha göremeyeceği korkusuyla babasının kaskına vuruyor.
  • Ömrümün yarısı sovyetle geçti, bir daha sovyete teslim olacağıma ölürüm diyen insanlar.
  • Evi bombalarla vurulan hamile anne, bir gün sonra kendisiyle birlikte bebeğini de kaybettiğimizi öğrendik.

Suriye’yi , Afganistan’ı ve diğer savaş altındaki Müslüman coğrafyalardaki savaşa ölen insanlara acımayan Avrupalı spikerleri Ukrayna savaşında haber sunarken ne kadar cağ dışı cümlelerle konuştuklarını gördük.

-Burası ne Afganistan ne de Suriye burası Avrupa’nın göbeği olan yer Ukrayna bu insanların kıyafetleri bizimle aynı … gibi saçma sapan sözlerle haber sunan Avrupalı faşist spikerleri insanlık adına üzülerek izledik. Ölen Müslüman olunca susan görmeyen dünya…

Rusya Ukrayna’ya girerken halkın elinde çiçeklerle Rus askerlerini karşılayacağını sanıyordu. Fakat bir daha Sovyet’e teslim olmayacağız diyen kararlı ülkesi için direnen insanlar gördük.

İslam Coğrafyalarına temennim…

Ukrayna’daki bu direniş yıllardır bir istikrar bulunmayan sürekli savaş halinde olan İslam coğrafyalarındaki haklara bir örnek olmalı. Unutmayın ! -Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez. diyen bir öndere sahibiz. Darısı savaşlardan inim inim inleyen Müslüman halkların başına…

Sonuç olarak ; emperyalist düşüncelere hizmet eden silah şirketleri Dünya barışını tehdit ederek savaşlar çıkarırken kaybeden masum halklardır. Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir. Bütün Dünya halklarına kardeşçe ve sulh içinde yaşayacakları bir Dünya diliyorum. Ve soruyorum neyi paylaşamıyoruz?

Türk Lirası nasıl değer kazanır ?


Sevgili okurlarım merhaba,

Bugün size dilim döndüğünce Türk Lirası nasıl değer kazanabilir onu anlatmaya çalışacağım..

Bir ülkenin parası, diğer para birimlerine göre değerli olması yaşam şartlarımızın daha iyileşmesini sağladığı için bu konunun gerçekten önemli olduğunu belirtmek isterim.

Peki nasıl değer kazanır paramız ?

1- Liyakate dikkat ederek işi bilen kişilerin ilgili görevlere getirilmesiyle,

2-Yabancı yatırıma güven veren hukuk ve adalet düzeniyle,

3-İyi bir eğitim sistemiyle; bu maddeyi açacak olursak şöyle ki; iyi bir eğitim sistemiyle kalifiye eleman yetiştirebiliriz. Bu kalifiye elemanlarda ünü yurt dışını aşan önemli bir buluş veya önemli bir ürün geliştirirse (Iphone, Samsung gibi markalar) ve bunu türk parasıyla pazarlarsak paramı değer kazanır.

4-Döviz rezerve ederek, dolar bozalım Türk parası değer kazansın mantığı aslında büyük risktir. Bu emperyalist düzende dolar elden çıkarmak büyük risktir.

5-Merkez bankasının başkanını sürekli değiştirmek dışarıda güven kaybetmemize neden olur, bunun yerine göreve liyakatli kişiler getirilmelidir.

6- İstikrarlı akılcı dış politikayla, yani güven vererek,

7- Petrol ve doğalgaz üreterek, bu biraz coğrafyanızın size sunduğu fırsatla ilgili bir şey bu konuda hükümetin araştırmalarını şiddetle destekliyoruz.

8- Ve sonuncu her zaman her durumda her şekilde üreten bir ülkeyle paramız değer kazanır. Üretmek .. üretmek ve üretmek diyoruz…

Benim aklımıza gelenler bunlar sizlerin bildiği şeyler varsa yorumlara ekleyebilirsiniz.

Hoş çakalın.

Kurban bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım nice mutlu bayramlara ..

Deep/Dark Web’in kapısını açan “TOR” Web Tarayıcısı


Bugün sizlerle internetin karanlık kapılarını açan TOR isimli Web Tarayıcısı hakkında konuşacağız ve onu kısaca tanımış olacağız.

TOR “The Onion Router” in kısaltması olarak bilinmektedir. Görselinde ikiye bölünmüş soğanın iç kısmı yer almaktadır. Soğanı da kestiğinizde zaten katman katman bir yapı görülmektedir. İşte tor da buna benzer.

Öncesinde nedir bu Deep/Dark Web ?

Deep/Dark web; benim deyimimle internetin sınırsız bodrum katıdır. Hani Karadenizlilerin bir tabiri vardır ya; derune en derune diye işte Dark web, internetin en derin yeridir. İllegal olmayan internetin veri büyüklüğü %5 ise deep/dark web’in içinde bulunan verilerin büyüklüğü %95’tir. Yani biz normal kullanıcılar sıradan bir web tarayıcısında araştırma yaparken internetin %5 ‘ini görebiliyoruz.

Deep/Dark web internetin sınırsız, kontrolsüz bir bölgesidir. Burada yasa dışı suç örgütleri, kiralık katiller, uyuşturucu ticareti gibi yasadışı her şeye rastlayabilirsiniz.

TOR, başlangıçta ABD hükümetinin hassas iletişimini korumak amacıyla ABD donanması tarafından geliştirilmiştir. Halen günümüzde ABD tarafından kullanılmaktadır. Günümüzde çevrim içi gizliliği koruyan ver kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak biliniyor.

Başlangıçta sadece ABD hükümeti tarafından kullanılan bu web tarayıcının günümüzde halka açılması şöyle yorumlanmaktadır; ABD herkesi buraya çekerek yüksek kullanıcı sayesinde direkt hedef olmamak için bu kalabalığın arasına karışarak kaybolmayı seçmiştir. Böylece daha güvenli hale gelmiştir. Yani ABD hükümeti tek başına TOR web tarayıcısını kullanmış olsaydı, direkt hedef haline gelebilecekti. Kısaca karda yürüyüp izini belli etmeyen bir yapıya geçmiş oldular.

TOR web tarayıcısında gezinirken gizliliğiniz korunur, normal web tarayıcısında devletler sizin yaptığınız aramaları takip edebilirken TOR da bu mümkün değildir. Fakat TOR’da virüs saldırılarına açık halde olduğunuz için onu kullanırken dikkat etmeyi unutmamanız gerekir.

TOR arama yaparken bir çok server üzerinden bağlantı kurduğu için normal web tarayıcılarından hız olarak yavaştır.

TOR sınırsız bir güçtür. Tor’da istediğiniz her bilgiye ulaşabilirsiniz. Burada yasadışı her şey mevcuttur. Bu da ister istemez insanların dikkatini çekmektedir.

Sıklıkla kullanılan arama motorları vasıtasıyla aranabilir olanlar buz dağının sadece görünen yüzünü oluşturuyor. İnternetin geri kalan kısmı da Derin Web, yani yüzeyin altında kalan kısmı olarak söyleyebiliriz.

Normal kullanıcıların gördüğü webi, Deep ve Dark webi bir görselle anlatacak olursak, aşağıdaki görsel bunu anlatmaktadır. Daha derine en derine inersek en tehlikeli kısım olarak nitelendirilen Dark webe ulaşırız. Buraya ulaşmak ise o kadar kolay değildir. Bunun için ek teknolojik cihazlara ihtiyaç duyulmaktadır. Normal kişisel bilgisayarınızla deep webe ulaşırken, dark web için ek cihazlara ihtiyaç duyulmaktadır.

En karanlık gecenin ardından “Doğan Sabaha bir not !”


Öyle anlar gelir ki insan en sevdiğini, kalbinin yarısını ölüme teslim etmeyi, için için yana yana kabullenir…

Yaradan’a kul olmanın gereğidir bu, ondan gelene teslim olmak, kendini bu eşsiz acının kollarını bırakmak, zangır zangır bağırırken ruhun …

Bu eşsiz bucaksız kainatta bir mercimek tanesi kadar küçük gözüken insanın, gücü yetmez göklerden gelen bu ilahi karara …

Yüce Allah her yerdedir bir nefes kadar yakındır bize fakat insan hep göklere bakarak arar o Yüce Kudreti o aşkı !

Bak işte o en karanlık gecenin ardından yine kahredesi bir sabah oldu. Doğan güneş ay gibi parlıyor ama eskisi gibi ısıtmıyor kalbimi, ruhum acı çekiyor, zihnimin çığlıkları sağır edercesine saldırıyor bana..

Dudaklarım susuyor ama sadece bu isteği bastırmak için su içiyorum içtiğim suyun bir tadı yok eski heyecanı kalmadı hiç bir şeyin, soğuk ölümün kollarına bırakmak isterken buluyorum kendimi …

Gün yüzü görmeyen gözler de keder, özlem ve hasret var. Doğan sabaha hep bir tepkili, hep bir nefret dolu bu düşünceler..

Vefasızlıklarla ve çıkarcılarla dolu bu düzene tahammülü yok artık bu adamın, sessizce uzaklaşıyor böyle ortamın insanlarından …

Gölge etmesinler yeter ki gözleri olmasın terk etsinler bahçemi kurumasın güllerim.. Nehirlerimi kurutanların bahçeleri bahar görmesin, dallarına kuşlar konmasın diyor Dünya, bize hınç dolu san ki, bir küçük virüsle hıncını alıyor çaresiz soğuk tatsız günlerden geçiyor insan oğlu san ki uzun tatsız bir gecenin içinde gibiyiz. Ama mutlaka yine sabah olacak yine gün doğacak güzel günler göreceğiz diyemiyorum ki çünkü içimde buna karşı bir umut yok belki varda kendimden bile gizliyorum..

Tarih : 01.05.2021 Saat 01:30

Bugün en şiddetli özlemlerin günü ANNE !


Yanı başımda otursan, başımı dizlerine koysam, elini özleyen saçlarımı şöyle bir okşasan ANNE !..

Dertler kapımda birikmiş, ama yanımda sen olsan ANNE !

Yarın işe gittiğimde telefonum çalsa, arayan sen olsan ANNE !

Bir daha kokunu koklayamayacak olmak ne acı, sana sarılamayacağımı bilmek kahrediyor beni ..

Bu sefer kaybettim, bu sefer yenildim ANNE ..

Sende gittin bittim ben , tükendim ANNE ..

Yokluğunla savaşmak çok yoruyor ANNE beni …

İşten eve geliyorum yine sen yoksun ANNE, bana şefkatli ve meraklı gözlerle bakıp yine sende bir haller var oğlum diyen yok ANNE..

Özlüyorum ben anne öyle bir özlüyorum ki yüreğim çığlık çığlığa bu çığlıklar sağır ediyor kulaklarımı…

Sen gittin kimseyi sevemiyorum ANNE! Herkesten her şeyden nefret etmek istiyorum …

En çokta özlemekten nefret ediyorum. O özlemek varya o özlemek, burnumun direklerini sızlatıyor, göğüs kafesimi ağrıtıyor..

Anne senin babaanne olduğunu göremeyeceğim, ben nasıl bir baba olacağım anne senden nasıl fikirler alacağım ?

Yeni bir yola girdiğimde kimden destek alacağım ANNE !

Düştüğümde kim kaldıracak beni düştüğüm yerden.. Sen bunu da yaparsın bunu da başarırsın diye kim söyleyecek ?

Hani sevdiğim kıza mısır keşkeğini yapmayı sen öğretecektin ANNE …

Sana yine kavuşabilecek miyim ANNE ?

Beni kışlaya uğurlarken duygulanan gözler nerede ANNE ?

Köpek gibi özlüyorum ANNE, ateşler içinde yanarak özlüyorum ..

Peygamber efendimiz, Hz. Muhammed (S.A.V.) oğlu öldüğünde, oğlunu kucağına alıp mezarlığa doğru dönerek, “Ey mezarlık! şu yüreğimdeki acı sende olsa ikiye parçalanırdın!” demiş.Acısını böyle anlatmış ANNE.. Benimde yüreğim acıyor ANNE benimde…

Sana sarılmak , sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum ANNE ..

Hayal kurmak , umutlarla yaşamak istemiyorum ANNE. Çünkü bütün hayallerim boynu bükük kaldı ANNEM..

Ben hiç mutlu değilim ANNE bu sefer hiç umutlu değilim..

Çığlık çığlığa bağırıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum.

Hayat devam ediyor! Alışacaksın gibi sözlerin beni kandırmasından nefreeet ediyorum nefreeet !!

Ne sensiz alışılıyor ne de sensiz hayat devam ediyor, mış gibi yapıyor sadece.

Sevgin bende öyle büyük, öyle kutsal ki ANNE !

Özlemine alışmak zorundayım biliyorum yine devam etmek, yaşamak zorundayım…

Çaresizce geçiyor günlerim bu koronadan dolayı mezarına bile gidemiyorum seni özlüyorum ANNE…

Sen küçükken nefesimizi kontrol edermişsin ya ANNE, benimde senin nefesini kontrol ettiğim çaresiz günlerim oldu. Çaresizce gidişini izledim, sustum bu bedbaht günlerin bitmesini bekledim..

Çaresizce bakıp hakka yürüyüşünü izlemek bu yürüyüşü kabullenmek ne acı anne. Sırf ebeveynlerin mi için yanar çocuklarına ANNE, çocuklarında yanar içi, için için yanar hemde …

Özlem ve Sevgiyle Güzel ANNEM …